Kusursuz İşlemci Beynimiz ve Matematiğindeki Denklemler
Dünyamızın matematiği yetmiyormuş gibi üzerinde veya uzağında yaşayan bütün canlılar da biyolojileriyle kendilerine ve beraberinde bilime hayranlık uyandırma konusunda tam bir başyapıt.
Canlılardan ve etrafındaki uyumdan söz ederken de birçok tanımlama yapılabilir. Benim için bunların başında ‘’Hücresel yapıya sahip, temel metabolik olayları gerçekleştiren ve etkilere karşı tepki gösteren varlıklardır.’’ gelmiyor tabii ki. Canlı dediğimiz şey ‘’ Varlığının ve yok oluşunun bir sebebi olması gerekeceği kadar güzel bir mekanizmaya sahip, içindeki her dengenin hayran olunası mantığı ile büyüleyen ve bünyesinde gerçekleşen reaksiyonların temelinde yaşamını sürdüren varlıklardır.’’
Bu varlıkların bu kadar değerli ve keşfedilesi olma nedenlerinin başında bütünsel olarak onları yöneten beyinleri geliyor. Her şeyi sistematik bir düzen ve disiplinde, çalıştıkça yorulmanın aksine daha güçlü çalışabilen, yapısındaki özel hücreler (nöronlar ve nöroglialar) ile de bu çalışma hızını çok yükseklere çıkarabilen beyinler.
Size bu komplike sistemi açıklamak için belki 3 saat sonra unutacağınız ve okumakta zorluk çekebileceğiniz terimlerden bahsetmek yerine beynin mekanizmasından ve mantığından bahsetmek istiyorum.. Bu organ hala gizemini sürdürüyor ve yıllardır üstüne çalışmalar yapılmış olunsa da bu gizem devam edecektir.
Beyin, diğer çizgili kas grupları gibi yorulabillir ama çalıştıkça da güçlenir. Eğer ona alışık olduğu tarzda bir problemle gelirseniz de yabancı olduklarına nazaran daha az zorlanarak çözüm üretebilir. Peki, bu çözüm üretebilme ve diğer önemli fonksiyonlar için zekanın rolü nedir?
Zeka
Tam bir tanımı olmamakla birlikte ‘’Olaylara, gerçeklere dayanan bilgilerin özümsenmesi ve hatırlanması; mantıksal uslamlama ve sorun çözme becerileri; soyutlama, genelleştirme ve sembolize etme; anlama, hatırlama, esneklik ve önceden öğrenilmiş olanları yeni karşılaşılan durumlarla bağdaştırıp bütünleştirebilme yetisi veya yeni durumları karşılayabilme kapasitesi.’’ gibi bir tanımla tanımlanabilir.
Değerli psikolog Thorndike’e göre zekanın soyut, mekanik ve sosyal şekilleri vardır:
- Soyut zeka; soyut fikirleri ve simgeleri anlamak ve bunlarla meşgul olabilmektir.
- Sosyal zeka; insan ilişkilerinde ve sosyal olaylarda makul bir şekilde hareket etme kapasitesidir.
- Mekanik zeka ise mekanizmaları, aletleri anlama, icat etme ve idare etmedir. Bizim gibi mühendis beyinlerin de daha haşır neşir olduğu zeka tipi olan mekanik zekayı biraz açmak için bir hikaye anlatmak istiyorum;
Bir doktor, bir öğretmen ve bir mühendis golf sahasının kenarında, sahanın boşalmasını beklemektedirler. Mühendis: ’’ Bu adamlar ne yapıyor böyle, 15 dk dakika önce bitirip sahadan çıkmaları gerekirdi.’’ Doktor: ’’Bilmiyorum ama yaptıkları büyük terbiyesizlik.’’ Öğretmen: ‘’ Üstelik çok isabetsiz oynuyorlar. Vurdukları hiçbir top deliğe girmiyor. İşte görevli geliyor, onunla konuşalım.’’ Görevli: ‘’Kusura bakmayın. Sahadakiler kör itfaiyeciler. Kulübümüzde geçen sene çıkan yangının dumanından gözlerini kaybettiler. Bu yüzden burada istedikleri zaman oynamalarına izin veriyoruz.
Öğretmen: ‘’Ne kadar üzücü, eğer çocukları varsa onlara ücretsiz ders verebilirim.’’ Doktor: ‘’ Çok güzel bir fikir, ben de hastanedeki doktor arkadaşlarla konuşup onlar için bir şey yapabilir miyiz diye bakacağım.’’ Mühendis: ‘’Bu adamlar gündüz değil de neden gece oynamıyorlar?’’
Basit bir bakış açısı değişikliği, duruma bambaşka bir boyut katabiliyor. Zekanın türleri aslında biraz da beyin yarım kürelerinin işlevleri ve hangi yarım kürenin daha baskın kullanıldığıyla alakalıdır.
Beyin Yarım Küreleri
Sağ beyin bizim duygularımızı, öfkemizi, sevgimizi ve duygusal tüm kontrollerimizi yapan bölgemiz iken sol beynimiz mekan, zaman gibi ölçme ve değerlendirme olan alanları kapsıyor. Sağ beyin hayal gücü gelişmiş, içimizdeki şirin çocuk gibidir. Kuralları çok sevmez, daha sezgisel davranır. Duygusaldır, anında karar verebilir.
Sol beyin ise bir bekçi gibidir. Sağlamcıdır, mantıkçıdır, hesapçıdır. Normalde ikisinin de birbirini dengeleyebilmesi gerekir. Sağ beyni ruhsal dünyamız gibi düşünürsek sol beyni gerçek dünya gibi düşünebiliriz ki bu durumda iki dünya ile olan bağlantımızın da dengede olması gereklidir.
Yeni iş alanları, modern zaman için atılan temeller ve genç nesil beyinleri sol beynin işlevlerine odaklanmış şekilde gelişmeyi amaçlar durumdadır. Öncesinde anlattığım hikayeye dayanarak da mühendislerin beyni için sol yarım kürenin sağ yarım küreye oranla daha gelişmiş olduğu çıkarımını yapabiliriz.
Yarım kürelerin farklı oranlarda çalışması düşünce tarzımızı etkilerken beynin büyüklüğünün bu etki üstünde bir önemi var mı?
Büyük Beyinler, Küçük Hastalıklar
Demans, diğer adıyla bunama, düşünce bozukluğu hastalığıdır. Beynin korteks adı verilen ve diğer birçok bilişsel sürecin yanı sıra hafıza, öğrenme ve muhakemede rol oynayan gri maddenin incelmesiyle ortaya çıkıyor.
Demans, dünya çapında on milyonlarca kişiyi etkiliyor ve yaşlı nüfus arttıkça önümüzdeki otuz yıl içinde demans teşhisinin üç katına çıkması bekleniyor. Ancak burada göz önünde bulundurulması gereken umut verici bir nokta var: Son otuz yılda ABD ve Avrupa’da demans görülme sıklığı her on yılda yaklaşık %13 oranında azaldı. Demans riski, muhtemelen daha sağlıklı yaşam tarzları nedeniyle, genç nesiller için düşüş eğiliminde gibi görünüyor.
Önceki çalışmalar daha büyük bir beyne sahip Alzheimer hastalarında bilişsel performansın daha iyi olduğunu göstermiştir.
Dr. Charles DeCarli ve meslektaşları, beyin büyüklüğünün genç nesillerde demansın daha az görülmesini açıklayıp açıklamayacağını görmek için 1930-1980 yılları arasında doğan Amerikalıların sağlığını takip eden Framingham Kalp Çalışması tarafından toplanan verileri kullandı.
Katılımcıların 1999 ve 2019 yılları arasında 55 ila 65 yaşlarına gelenlerin beyinlerinin manyetik rezonans görüntülemesi yapıldı ve insan beyninin büyüklüğünün zaman içinde giderek arttığı ve bunun da genç nesillerde bunama riskini azaltabileceği görüldü. 1970’lerde doğanların 1930’larda doğanlara kıyasla toplam beyin hacminin %6,6 daha fazla olduğu tespit edildi.
X kuşağı üyelerinin beyinleri 1930-1945 arasında doğanlarınkine göre %8 daha fazla beyaz madde hacmine ve neredeyse %15 daha fazla gri madde yüzeyine sahipti.
Hafıza ve öğrenmede önemli bir rol oynayan hipokampusun, incelenen birbirini izleyen kuşaklar boyunca hacim olarak %5,7 oranında genişlediği görüldü. Bu durum boy, yaş, cinsiyet gibi diğer katkıda bulunan faktörler dikkate alındığında da geçerliydi.
Beyin, karışık ve gizemli bir organ olmanın yanında basit matematiklerle de ortaya konan bir mekanizma da yok değil. Yapılan deney ve gözlemlerin ışığında; sağlıklı bir yaşam özellikle spor, beyni dinlendiren çeşitli sanatsal ve estetik aktiviteler bir de çalışmak beynimiz için yapabileceğimiz başlıca iyilikler. Sağlıcakla kalın.
Diğer yazılarımı okumak için buraya tıklayınız.
Yorum gönder